4 Kasım 2014 Salı

Evlilik konulu röportaj

NEÜ bilgisayar bölümü öğrencileriyle gerçekleştirilen ve evlilik psikolojisi adlı sitede yayınlanan röportajın tam metni.Meraklısına, ihtiyaçtan...

1)      İslam’a göre evlilik nedir?
Bir tarafıyla işlevsel, bir tarafıyla kutsal bir anlamı olan, hayatın bazı evrelerinde kutsal, bazı yokuşlarında ya da inişlerinde işlevsel tarafı ön plana çıkan bir kurumdur.
Kur’an eş olmayı “Birbirinize örtü olmak” diye açıklar, Bakara Suresi’nde. Kadın erkeğe, erkek de kadına... Furkan suresinin 74. âyetinde ifade edildiği gibi, Allah’a“gözümün nuru olacak insanlar ver” diye dua etmek, çok yakın, çok sıcak ve coşkun bir ilişkiye;bunun Allah’tan talep edilmesinin gerekli olduğuna işaret eder. Böyle dua edenleri Allah, diğer emirlerine uyanlarla birlikte övdüğü kulları içinde zikreder. “Göz nuru olacak insanlar var et” demek, kımıl kımıl giden, zor şer devam edenbir evliliğe işaret etmez. Sen vazifelerini yap, ben de vazifelerimi yapayım, böyle bir evlilik değil.Çünkü karşılıklı hak ve sorumluluklar evliliğin ancak bir boyutunu ifade eder.
Hz. Peygamber  (s.a.v.) karı-koca birbirlerine sarıldıkları zaman, birbirlerine sevgi dolu baktıkları zaman bütün günahlarının döküldüğünü, yakınlık anlarının mükâfatlandırılacağını bildirir. Bütün bu yaklaşımlar, bu düşünce ağı işin bizim açımızdan kutsal tarafına işaret eder. Ama evlilik tek başına kutsal bir müessesedir diye tanımlanamaz. Çünkü günlük hayatın içinde son derece somut meselelerle de uğraşmak zorunda kalır ve bu kutsal algısı bazen bu somut meselelerin içindeyken işi kolaylaştırmaktan çok zorlaştıran bir unsur olur. Kutsaldır; o halde biz ona dokunamayız ve karşıdan bakarız. Hayır! Sorgulanabilir, eğitilebilir, dönüştürülebilir, geliştirilebilir bir ilişki tarzıdır evlilik. Dolayısıyla dine göre evlilik ilişkisinin hayatın diğer bütün yönleri gibi bir taraftan Allah’la ve ahiretle ilişkisi olan, doğrudan kutsal yönleri olan, zihnimizde böyle ilahi neşveler taşıyan bir hali vardır. Öbür taraftan da ancak sonuçları itibariyle kutsallık potansiyeli olan; çocukların yetiştirilmesi, büyütülmesi, nafaka temini ve günlük hayattaki meselelerin göğüslenmesi gibi somut ve “burada” cereyan eden boyutu da vardır.  Bu arada unutmamak lazım,kutsallığın bir uzantısı olarak düşünülebilir: Kuran açısından evlilik pazara kadar, mezara kadar değil, gerekli şartları sağlamışsa sonsuza kadar devam edebilecek bir ilişkidir, bu yön beni her zaman çok etkiler. Sonsuza kadar gidecek bir ilişkinin başlangıcı olabilir nikâh, başlangıçta arzulanan da zaten böyle derin bir doyum halidir. Her iki taraf birbirinden memnunsa, Allah da onlardan memnunsa, bu haliyle sonsuza kadar devam edecek bir potansiyeli barındırır evlilik... Çünkü Kuran cennette tekrar bir araya getirilmeyi, bu hayatın orada tekrar beraberce süreceğini anlatır bize.. Tabii kadın erkek arasındaki ilişkilerin çok özel bir kimyası var. Bütün bunlar anlatılınca belki fazla ütopik geliyor, hele de çevremizdeki evliliklere bakınca. Ancak o kimya tutturulabilirse bunların hepsi de üretilebilir değerler haline gelir..

 2-İslami Bir Evlilikte Aranan Şartlar nelerdir?
İslami evlilik denince zihnimin içinde oluşan, bize anlatılan, kodlanan; karşılıklı hak ve sorumluluklara dayanan bir evlilik tarzıdır.  Bize kitaplarda “İslami” diye anlatılan evlilik tarzı şu: Sen oğlum haklarını ara, kızım sen de sorumluluklarını yerine getir, oldu sana İslami evlilik??!! Bütün bunlar o çok özel kimyayı anlatmaktan, ona atıfta bulunmaktan, onu desteklemekten, o kimyanın her yuvada varlığı için yöntemler aramaktan olabildiğince uzakta.. Standart bir ilişki tarzına işaret ediyor genel anlatım dili. İslami evlilik terimini sevmiyorum bu yüzden. Karşılıklı doyum sağlayan evlilik dersen.. İlk söylenmesi gereken şeylerden biri, her evin kendine has, özel bir dengesi, bir kimyası olduğudur. Toplumsal beklentiler kadın ve erkek için cinsiyet rolleri belirlediği gibi bunlara bağlı olarak evlilik rolleri de belirler. Ancak bunlar standart haline geldiğinde bireysel farklılıkları görmezden gelen bir noktaya ulaşabiliyor. Oysa her ilişkinin kendine ait bir rengi vardır. O renk içinde taraflar memnunsa, müdahale edilesi bir durum söz konusu değildir. Yani genel geçer kadınlık ve erkeklik rolleri üzerinden evlilik tanımlaması yaptığımızda, bu rollere uymayan evlilikleri baştan çok net bir şekilde refüze ediyoruz. Bazen eşe yardım ilk baştan kılıbıklık olarak değerlendirildikten sonra geriye yapılacak az şey kalır, zira o aile iyi ürün vermez diye kodlanır. Herkes bir şablondan çıkmışçasına karı-kocalık rollerini oynamak zorunda değildir. Toplum farklı gördüğünü genelde rahat bırakmıyor. İğnelemeyle, alayla geri bildirimde bulunmayı seviyor, o evlilik içinde normal olan kısa ya da uzun vadeli rol değişiklikleri eşler tarafından kabul edilmişken çevrenin müdahalesiyle rahatsız olsak mı sorusunu zihne düşürüyor. Oysa alan razı, satan razıysa; her evliliğin kendine has bir dili olduğunu kabul etmek gerekir. Bu nedenle genel geçer, standart bir evlilik algısı olamaz.
Ama siz bana dini hassasiyeti olan insanların kuracağı yuvada olmazsa olmaz değerleri soruyorsanız bana göre birisi mutlaka “şura”dır, danışarak iş görmedir. Ama bu danışarak iş görme, bize anlatılan padişah divanı gibi değildir. Bu anlatıda padişah danışır ama son kararı her zaman kendisi alır. Oysa şura kararları beraber almayı, gerekirse olumsuz sonuçları birlikte göğüslemeyi de gerektirir.  Hz. Peygamber (s.a.v.) hayatının çok kritik noktalarında “şura”ya başvurdu.. Mesela Uhud Savaşı öncesi. Bireysel kararlarda son kararı bir kişi alır tamam ama başkalarını da ilgilendiren durumlarda kararın ortak çıkması önemlidir. Aile içinde de tek bir karar mekanizması olamaz. Kur’an çok ilginç bir noktada, boşanma evresinde, çocuğun sütten normal iki yıllık süreden önce ya da biraz daha sonra kesilmesiyle ilgili karşılıklı rıza ile danışarak karar almaya atıfta bulunur. (Bakara 233) Bundan benim çıkardığım sonuç şu: Böyle bir konuda boşanmak üzere olan eşler bile ortak karar alıp uygulayacaklar ise, bundan daha karmaşık hayat sorunlarında, evliliği devam eden çiftler bu ilkeye çok daha itina etmek zorundadır.
Evlilik için olmazsa olmaz ilkelerden bir diğeri kul hakkına riayet etmektir. Bu, genelde aile ile ilgili, evlilik ile ilgili başlıklar altında çok düşünülmeyen bir dini kavramdır, oysa mutlaka işin içinde olması gerekir. Bu, yine karşılıklı haklar ve sorumlulukların üstünde bir değerdir. Hukuki-şer’i olabilir talebiniz ama uygulanması ahlaki, insani olmayabilir. Mesela erkeğin cinsellik talebiyle ilgili Hz. Peygamber’in hanımları sıkılayan cümleleri vardır, ciddi mazeret olmadan reddetmeyin diye. Hanımının açıklamasını yeterli bulmayan, üstüne üstlük insani hassasiyeti biraz körelmiş erkekler bu sıkılamalardan faydalanmak isteyebilir. Ancak zaman zaman bu faydalanma boyutu bencilliğe yenilebilir, iş istismara dönüşebilir incinmiş, kalbi kırılmış bir kadından cinsellik talep ederken.Bu durumda son derece  “insanca!” tablolar ortaya çıkabilir zira hayvanlar âleminde dişiyi ikna etmeden, gönlünü almadan çiftleşme, taciz ve tecavüz görülmez. Dolayısıyla olsa gönülsüz bir kadınla zorla ilişkiye giren bir erkeğin tutumuna “hayvanca” demek hayvanlar âlemine hakaret olur, bu çok “insanca” bir tutumdur. Bu konuda fiziki olduğu gibi manevi zor kullanma kul hakkı kapsamına girmeye çok yakındır. Öte yandan cinselliği kocasının başında Demokles kılıcı gibi kullanan kadınlar için de “kul hakkına girmek” söz konusudur. Meşhur “başım ağrıyor” cümlesi, mazeret beyanından çıkıp bahaneye dönüşmüşse ortada ciddi bir sorun var demektir. Peki kim için, ne zaman bahane ve ne zaman mazeret? Ya da erkeğin ısrarı? İşte bu soruların cevaplarını bir Zülfikâr’la kesip atamıyorsak     -ki atamıyoruz- evlilik belki kul hakkının en çok karıştığı konulardan biridir demek zorunda kalırız. Ayrıştırması son derece hassas konularda  “kul hakkı” önemli bir mihenk taşıdır. Çünkü yaşanan hiçbir detay burada kalmaz, hepsi yarın ortaya dökülür, en ufak bir emek ya da umursamazlık karşılık bulur, eşlerin bunun farkında olması lazım.  Bir insanın hassasiyet geliştirdiği konularda gözünün içine baka baka onu umursamıyorsak bu bir kul hakkıdır. “Benim için önemli değil, ama eşim için önemli.”denebiliyorsa evlilik için emek verme, terleme zamanı gelmiş demektir.
Umursamazlık bir evlilikte yaşanabilecek en zorlayıcı ve kötü hallerden biridir. Derecesi değişir, ağır ve ya hafif bir kul hakkı olur ama evlilikte en çok dikkat edilmesi gereken konulardan bir tanesidir. Dolayısıyla bir bütün olarak anne- baba ilişkilerine, çocuk ilişkilerine bakarsak aile ilişkilerinde en çok gündemde tutulması gereken konulardan birinin kul hakkı olduğu ortaya açıkça çıkar. Bizim algımızdakul hakkı üçüncü kişilerle ilgili bir konudur. Oysa Kuran’ın çok çarpıcı bir yaklaşımı var: Ahirette, yarın insan öğrencisinden kaçmaz, amirinden, memurundan, arkadaşından kaçmaz; annesinden babasından, çocuğundan, eşinden, kardeşinden,  en yakını kimlerse onlardan kaçar. Çünkü en yalın halimizi aile fertleri görür. Dışarda bin bir çeşit maske takabilirsin yüzüne ama kapıyı kapatıp içeri girdikten sonra gerçekten sensindir. Dışarda “el iyisi” isen, içerde onu devam ettiremezsin. İyilik gerçekten senin içinde özdeşleşmiş bir hal değil de maskenin gerektirdiği bir hal ise eve girince o maske düşüverir. Evlilikte üretilmesi gereken bir hizmet var. İlk önce eşlerin birbirlerine karşı, aynı zamanda Allah’a ve bir de topluma karşı, insanlara karşı üretilmesi gereken kıymetli bir hizmet var. Çünkü yuvasında mutlu olmayan bir insanın ceremesini hepimiz çekiyoruz. Kendini iyi hissetmiyorsa, kendini güvende hissetmiyorsa bunun faturasını hep beraber ödüyoruz. Dolayısıyla bu aynı zamanda Allah’a karşı da bir sorumluluktur. Çünkü bizi bir eşe ihtiyaç duyacak halde yaratan, yuva kurma arzusu veren, insanları akrabalık ve diğer bağlarla birbirine bağlayan O’dur.Kadınla erkek arasındaki şefkati, aşkı Varlığının delili yapan da O’dur.(Rum, 21) Dolayısıyla sevgi de evliliğin olmazsa olmaz parçalarından biridir.

3-   Evlilikte mutlu olmanın yolları ilk başta salih ve iyi bir niyete bakar.
      - Gözünü yabancıdan {namahramden} çekmek,
      - kendini {namusunu} korumak,
Kim ki bu niyetlerden biri veya birkaçı üzerine evlenirse Allah’uTeala bu evlilikte o erkeği bu kadınla ve o kadını da bu erkekle mes’ûd eder. Günümüzde evlilikler hangi niyetlerle yapılıyor ki sağlam bir temel oluşturulamıyor?
Niyet okumak gibi bir niyetim yok.  Boşanmanın artmış olması bir krize işaret ediyor, doğru. Ancak krizi fırsata dönüştürmenin bir yolunun da aranması gerektiğini düşünüyorum. Şöyle bir söylem duyuyorum bu konuyla ilgili:“Bizim çok sağlam bir aile yapımız var ve batıdan gelen tesirlerle bu sağlam yapı sarsıldı, tekrar onu inşa etmeliyiz. “ Bu doğru bir gözlem değil bana sorarsanız. Bizim aile yapımız içinde yolunda gitmeyen birtakım unsurlar vardı. Daha çok kadının susması üzerinden gidiyordu. Şimdi artık kadın, içinde bulunduğu şartlarla birlikte bu kadar susamayacağını, bu kadar içine atıp da gidemeyeceğini fark etti ve konuşmaya başladı. Erkek bunu tolere edemedi. Bu içimizde yaşadığımız şartların bize getirdiği bir hal; istesek de böyle, istemesek de. Ama en azından bu evliliğe katlanılabilir mi, katlanılamaz mı buna karar verirken kadının eli eskiye göre çok daha güçlü. “Hayır! Katlanmak istemiyorum. Çünkü bu hayatı devam ettirmek için ona muhtaç değilim.” Kadın bunu çok daha rahat söyleyince, erkek aile sorumluluğunu rahatça sırtından atabileceğini, her iki taraf da kararlarından dolayı yarın Allah’a hesap vereceğini gözden kaçırınca boşanma oranı arttı. Krizi fırsata çevirmek işte burada devreye giriyor. Buna hayıflanmak yerine “bizim aile yapımızda yolunda gitmeyen neler vardı da sonuç böyle oldu? Konuya buradan bakmak ve doğru teşhiste bulunmak lazım.
Erkek açısından da farklılaşan çok husus var. Eskiden sadece erkek olmak, başarılı bir evlilik yürütmek için yeter şarttı. Özel bir şey yapmasına gerek yoktu. Para kazanırdın, getirirdin, evine bakardın ve işler tıkırında giderdi. Bu dengenin bozulmuş olması erkeklerin de kimyasını değiştirdi. Erkek olmanın yeni tanımını yapamıyoruz. Eski tanımına dönemiyoruz. Ortada bir rol karmaşası var. Boşanma ya da yolunda gitmeyen evliliklerde özellikle erkek figürünün bu tip rahatsızlıklarının, kafa karışıklığının çok etkin olduğunu görüyoruz. Bir kısmı hiç bunlara takılmadan eski yöntemi devam ettirmeyi istiyor. Evlilik devam edebiliyor ama boşanmadan daha önemli bir sorun ortaya çıkıyor. Devam etmemesi gereken evlilikler devam ediyor. Devam etmesi toplumu çok zedeleyen çok örseleyen evlilikler de devam ediyor. Nasıl örseliyor; kadın erkek ve evlilik imgesi çocukların zihninde bozuluyor. Ve bu toplumsal hayatın sonraki aşaması için bir sıkıntı ama genel değerlendirmeler bunu görmezden geliyor, sadece boşanma oranlarının artmasına odaklanıyor. Yani pek çok sebep var ama bunların hepsinin özünü ben, rol karmaşası, kendi doğal halini ve ona yüklenen rolleri birlikte ifade edememek diye görüyorum. Çünkü kadına biçtiğimiz bir rol var. Bir geleneksel rol var, bir de şimdiki şartların yüklediği.  Kadının kendi içinde durmayı istediği bir yer var. Erkeğin bir babasından, atasından gördüğü, bir şimdiki halin getirdiği roller ve bir de kendi olmak istediği tabii hali var. Bu rol karmaşası benim anlayabildiğim kadarıyla evlilikleri risk altına sokan hususların başında geliyor. Nereden gelip nereye gideceğimizi bilemediğimiz bir yol ayrımında duruyoruz. Kadın olmak ne demek, erkek olmak ne demek? Eskiden daha iyi tanımlanmış açık kodlar olduğu için en azından o kodlar üzerinden evlilikler gidiyordu.  Kadın dediğin sabreder, erkek dediğin  parayı getirir, duygularını ifade etmez. Onun için bizim anneannelerimizin; “ Ay adam bana hiç beni sevdiğini söylemedi” diye bir derdi büyük ihtimalle yoktu. Çünkü onun kadınlık ve erkeklik algısında böyle bir şey yoktu. Şimdi “yaş günümü unuttu, sevgililer gününü atladı” al sana kriz. “Annem, babam, çocuklarım hatırladı; eşim hatırlamadı.”“Oysa adam dediğin kimesne, karısının yaş gününü hatırlar.” Bu şimdi içinde bulunduğumuz şartların getirdiği bir kriter arayışı. Adamın unutmaması için her şey hazırlanmış. Ve standart bir algı da oluşuyor kısa zamanda.  Bunları yeniden kodlamaya ihtiyaç var. Ne düne dönebiliyoruz ne de sağlıklı bir yarın inşası için bugünü gönlümüzce yaşayabiliyoruz,bana sorarsanız küreselleşen algılarla  insanlık bir girdaba sıkışıp kaldı ama buradan çıktığında her şey daha doyurucu dengelerin üzerine oturmuş olacak. Hülasa erkekliğin ve kadınlığın kitabını yeniden yazmak gerek.
Eğer bu yeni kodlama esnasında dini kavramlardan destek alacaksak önce “Dünya neresi? Ahiret neresi? Bu evlilik dediğin şey, bu uzun yolculuk, bu paylaşım; bu ikisinin ortasında nerede duruyor?”sorularına cevap vermek ve bütün bunları tekrar sorgulayıp yeni bir evlilik algısı üretmek zorundayız. Evlilik algısı yeni kadınlık-erkeklik imgeleri oluşturmayı da zorunlu kılıyor. Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)’in bu konuda çok zarif erkeklik halleri var. Kur’an’ın  da bu konuda söylediği, bir tarafıyla çok romantik. ( Furkan suresinde yer alan dua, “Gözümün nuru olacak insanlar ver”, bu çok duygusal ve “Lütfet, evliliğim aşk evliliği olsun Allahım” diyen bir cümle bence) Şimdi bunların hepsini, kadınlık-erkeklik hallerimizi ve buna bağlı olarak da evlilik halimizi yeniden inşa ederken göz önünde bulundurmak gerekiyor. Dolayısıyla başlangıçtaki niyetten ziyade sonrasındaki yöntem ve yaklaşımla ilgili sorunlarımız var.
4- İslam, evliliğin uzun ömürlü olması için iyi bir eş seçiminin yapılmasını esas alır. Sizce iyi bir eş nasıl olmalıdır?
İyi bir eşin tanımı yapılamaz. Kimin için iyi eş diye sormak gerekir önce. Toplumumuzun evlilikle ilgili en ciddi kusurlardan bir tanesi:İyi bir insan, herkes için iyi bir eş olabilir. Bu ölümcül bir paradigmadır. Böyle bir kural yok. Filan bey Ayşe’ye ya da Falan hanım Mustafa’ya iyi bir eş olabilir ama Leyla’nın ya da Orhan’ın kişisel özelliklerine, beklentilerine uymuyorsa çok zorlayıcı bir ilişki ortaya çıkabilir. Schopenhouer’un enteresan iddiaları var bu konuda. Bir tanesi, bizde ne yoksa bunu taşıyan birisini ararız. Yani çok uzun boylu bir adam, çok uzun boylu bir kadınla evlenmek istemez diyor, Gide gide orta boylu bir kadına âşık olur. Çünkü neslin uygun devamı için tedbir almak gerekir ve bunun bilgisi insanın bilinçaltında mevcuttur diyor yazar. Esmerler sarışına düşkün olur, sarışınlar esmere…Bir kısmının karşılığı var gerçekten. Sendeki hallerin karşılığı olacak, ana hatlarıyla denk gelecek birisi iyi eştir. “Ruh eşi” tanımlamasına çok mesafeli duruyorum çünkü “karşılığı” olmakla “aynısı” olmak çok farklı şeyler.
Mesela baskın karakterli erkekler, daha mülayim kadınlara meyleder. Kendisi gibi baskın kadın istemez. Tam tersi de doğrudur. Neye ihtiyacı olduğu kişiye göre değişecek bir husustur.  “İyi bir insan, bundan iyi eş olur” denilemez. O kişi kendi içinde onunla evlenmeyi düşünen kişi için iyi mi, buna bakılması lazım. Bir de aynı anda evlilik için iyi özellikler mi bunlar? Bu soru da önemli. Sessiz, içine atan,”ağzı var dili yok” insan modeli toplumda ne kadar beğenilse de, evlilik için bu özellikler son derece tehlikeli olabilir. Zira ne zaman ve nasıl patlayacağı belli olmayan bir bombayı evine alıyorsun demektir.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bir sözü var, bunu anlamakta çok zorlanıyoruz. Özellikle dini hassasiyeti yüksek kesimler için geçerli bir cümle; “Bir insanla güzelliği için, parası için, soyu sopu için ve dindarlığı için evlenilir. Sen dindarı seç.” diyor. Hay hay, Efendimizin sözü başımız gözümüz üzere. Ama onun dindarlık dediğiyle, bizimkinin aynı olmadığını fark etmek lazım. Şu an bizim için namaz kılan, oruç tutan adam dindar adam. Oysa dindar olmanın yeter koşulları bunlar değil. İnsanla ilişkilerinde iyi olması, Allah’a karşı sorumluluk bilincinin yüksek olması gibi başka kriterlere de ihtiyacı var. Yalan söylüyor ve namaz kılıyor, ikisi aynı anda bir insanda rahatlıkla buluşabiliyor, bu örneklerle karşılaşabiliyor. Onun için şu an cari dindarlık algısı, Hz Peygamber (s.a.v.)’in kullandığı anlam ile aynı paralelde değil, dikkat etmek lazım.

5-Evlilikte eşlerin denkliği konusunda ne düşünüyorsunuz?
Bu evliliğin en önemli, kurulma aşamasında üzerinde en çok durulması gereken hususlarından biri. Zahiri gözle değil manevi gözle de çok irdelenmesi gerekir. Sadece kıstaslara baktın; bunun ailesinin mal varlığı şu kadar, benim de ailemin mal varlığı bu kadar; benim alıştığım hayat tarzı bu, onunki de öyle,eğitim durumları da yakın, şu durumları, bu durumları yakın, tamam, oldu. Kişilik yapıları itibariyle de öyle. “Bu bununla uyumlu mu? Bu bununla denk geliyor mu?” bu soruyu çok farklı açılardan sormak lazım. Ufukları aynı ya da yakın mı mesela, çapları, idealleri? Hayatın sorularına cevapları yakın mı?Hayat hedefi aynı mı? Denklik için olmazsa olmaz kriterler bunlar benim anladığım kadarıyla. Ufuk ve çap tutmadıysa diğer bütün kriterler uysa bile ortaya çıkacak bir hayır olmuyor. Hayatını ilme vakfetmiş, hayali ilmini sadaka-i cariye olarak bırakıp dünyadan ayrılmak olan birisinin eşinin hayat idealinin para kazanmak ve harcamak, yemek içmek olduğunu düşünün. Tam bir milli felaket! Burada özellikle kadınların şunu bilmesi lazım; adamın karatı geniş, kadının karatı dar ise bu toplumsal koşullarda ciddi sıkıntı üretmiyor. Sürekli bir yetişme derdinde kadın. Ancak bunu toplumca bir şekilde tolere edebiliyoruz.. Üniversite mezunu bir beyle ilkokul mezunu bir hanım evlenip mutlu geçinebiliyorlar. Çünkü erkeğin ihtiyaç duyduğu;kadınım bana hayran olsun; kadının ihtiyaç duyduğu, ben erkeğime hayran olayım. Bu temel üzerinden devam edebiliyor. Bunlar temel kadınlık ve erkeklik beklentileri, en azından şu an için böyle. Ancak tersi durumda erkeğin kadın kadar bilgili, eğitimli, güçlü, ona denk olmadığı durumlarda bu tolere edilebilir bir durum olmuyor, evliliğin kimyası ana hatlar itibariyle bulunamayabiliyor. Erkeğin kadına denk olması esastır. Çünkü erkeğin reisi olarak konumunu sürdürebilmesi için bu denkliğe ihtiyaç var. Bu kadını çok kollayan ve koruyan bir prensip. Ya değilse, denklik erkeğin aleyhine işliyorsa, o rolü üstlenmiyorsa; bu da evlilik için ciddi sıkıntılara sebep oluyor.

 6-Evlilik İnsanı Allah'a Yaklaştırmalı ! Bunun hakkında düşünceleriniz nelerdir?
Benim anladığım kadarıyla, evlilik hem olumlu, hem olumsuz taraflarıyla insanı Allah’a yaklaştıran bir süreç. Olumlu tarafları açık; yani teşekkür etmek yaşadığın güzellikler için, çünkü neşeli, huzurlu bir yuvada bir zaman kesiti, Cennette geçirilmiş bir zaman gibi kıymetli ve doyumsuz..O samimiyeti, sadece bir anın fotoğrafını çekmek gibi yakalasanız bile kıymetli. Ama huzursuz yuva da Cehennemin buraya taşınmış hali gibidir. Yani hem iyi hali hem de kötü hali var evliliğin ve bu anlar  insanı derinden etkiliyor hem mutluluk, hem mutsuzluk tarafıyla.Hem uyumluluk hem uyumsuzluk üzerinden, bunu verenin, yaşatanın, nasip edenin kim olduğuna bakmak; bizim karşımıza böyle bir insanı nasıl ve neden çıkartmış olduğunu kestirmeye çalışmak hayatı tanımak olduğu kadar, Allah’ı tanımanın da kapısını aralıyor... Olumsuz yönleri evliliğin, sabrıyla, yutkunmasıyla, görmezden gelmeye çalışmasıyla son derece kıymetli bir eğitim imkanı sunar . Çok yakınında, hemen yan yastıktaki insan bile olsa;“beni Senin kadar anlayan yok, Senin kadar gönlümün bütün kıvrımlarını bilen yok Allahım!” eğitimi de başlı başına insanı evlilik üzerinden Allah’a yaklaştıran bir husus olur. Yani hem olumlu değerleri, hem de olumsuz değerleriyle  insanın kendisini ve sınırlılıklarını fark etmesi, bir başka insanı da bu kadar yalın, bu kadar yakından tanıma fırsatı sunması, Allah'la ilgili bilgimizi ve kabullerimizi de geliştiren zenginleştiren bir husus ve şu cümleye bağlamış olalım mevzuyu:“Kendini bilen kendinin farkında olan O'nu da bilir.”

 7-Evlilik kader mi?Biz doğduğumuz gibi Yüce Allah evleneceğimiz insanı belirliyor mu? yoksa Allah bu konuda iradeyi bize mi bırakıyor? Karşımıza talipler çıkarıyor ve seçimi biz mi yapıyoruz?  Burada irade ne kadar elimizde?
O kadar hassas bir denge var ki bu konuda; kader desem, kader değil; irade desem irade değil. Çok hassas bir nokta var. Açıklanabilir bir şey değil. Kader mi? Bu soruya evet kader, hayır değil demek için; hayatın tamamını bilmeye ihtiyaç var. Çünkü olası hallerle birlikte hayatın tamamını gördüktensonra “o zaman Mustafa’yla değil de Ali’yle evlenmiş olsaymışım” üzerinden fikir yürütmek mümkün olur. Dolayısıyla burada bilebileceğimiz bir şey değil bu. Yani ben kader mi sorusuna cevap veremiyorum. Ancak şu kadarını bilebiliyorum: Kendi beklentilerinin farkında olmak, karşısındakini tanımaya çalışmak, başkalarının söylediklerine kulak vermek, âşıksan bile kulak vermek, başkalarının tecrübelerinden faydalanmak, bunların hepsini bir araya getirmek.. Bunlar çok önemli. Bundan sonrasının ne kadarı kader? Asıl olan, o esnada kendi üzerine düşeni yerine getirebildin mi?  Olay bu. Üzerine düşeni yapmadın ama harika diyebileceğin bir evliliğin oldu, Elhamdülillah. Üzerine düşenleri yaptın felaket oldu: vardır bir hayrı, bakalım..
Öte yandan insanın yaşadıklarına nasıl baktığı, kaderinden çok daha önemli bir konu bence. Yani kader sorusuna cevap vermekten çok daha önemli bir konu. Hiçbir şey durduk yerde yaşanmaz, önemli olan neden böyle olduğunu anlayabilmek, bu konuda kafa yorabilmek. Bütün bu durumlarda “Ne kadarı kaderdir,  ne kadarı irade?” anlamaya çalışmaktan daha önemli olan; “Bu durumdan ne öğreniyorum ve bunu hayatımda nereye yerleştiriyorum?”sorusuna verilen cevaptır.

8-Kur'an-ı Kerim'de Rûm suresi 21. Ayette evlilik ve aile hakkında: "İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet var etmesi, O 'nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda düşünen milletler için dersler vardır." buyrulmuştur.  Bu ayeti bize biraz açıklar mısınız?
Allah bu konuyla ilgili yani kadın ve erkeğin birbirine yakınlığı ile ilgili çok ilginç ve çok etkileyici cümleler kurmuştur. Kadın ve erkek arasındaki yakınlığı, şefkati, aşkı ; Allah kendi varlığının delili olarak ileri sürmüştür.  Ve bu tevhit konusunda bu kadar hassas bir kitabın bu konunun önemine ait söyleyebileceği belki en uç cümledir, şah cümledir. Bu inanılmaz büyük bir cümle. Benzer bir düşünceyi çağrıştıran diğer ayetlerle bir arada düşününce, Allah bu ilişkinin tarafı gibidir. Bu işlerin iyi ve adil güzel bir şekilde gitmesinin tarafı gibidir.

Sonuç olarak;
Şöyle bir algı hala var ne yazık ki:Mücadele et, evlen ve bir ömür boyu mutlu yaşa!Masallardaki bu gidişat, gerçekten masaldır, yok böyle bir şey. Beklentileri makul tutmak gerekir. Yani genellikle sıkıntıları bitirdiğimiz bir evlilik hayal ediyoruz. “O ana kadar bütün boşluklarımız dolacak, bütün sıkıntılar gidecek, bir ömür mutlu mesut yaşayacağız.” Böyle bir şey yok. “Bir hayatı beraber el ele tutuşarak yürümeye çıkacağız. Bu zamana kadar yalnız yürüyordum, şimdi senin elinden tutarak yürümeyi istiyorum.” Evlilik bu.
Evliliği Kur’an’ın örtü olarak tavsif ettiğini söylemiştik. Şunu da bilmek lazım: Mutlaka o örtüde açık kalan bir yer olacak. O örtü bir insanı olduğu gibi örtmez, örtemez.. Ayağını örtsen, başın açık kalır, başını örtsen ayağın. Neresi açıkta kaldıysa bak orası en çok örtülmesini istediği yerdir insanın büyük ihtimalle. İşte eşin örtemediği taraf da zaten kişinin eğitildiği yerdir.“Ya bu insanın da şu özelliği yok ama ne yapalım, diğer özellikleri çok güzel” deyip geçen çok az kişi vardır. Bu, insanın zihnindeki olmayana odaklanma, olmayanın peşinde koşma hali ile son derece uyumludur. Evlilik bir yönüyle böyledir, zira dünyada geçekleşir, dünya da imtihan yeridir. Evlilik böyle işlevsel ve birbirini tamamlayan yönleriyle bir bütün olarak ele alınmalı. Sürekli çok mutlu ya da daimi mutsuz bir süreç değil, sıkıntıları da var, mutlulukları da..Alın teriyle ortaya konacak, yutkunmayla, insanın kendi sınırlılıklarını öğrenmesiyle devam ettirilebilecek bir süreçten bahsediyoruz. Çünkü en yakın ilişkidir bu. Anne, baba ve çocukla kurduğumuz ilişkiden bile yakın. Farklı iki insan, farklı şartlarda yetişmiş.. Düşünün, kardeşimizle ne kadar anlaşıyoruz? Bazen, aynı evde büyümüş insanlar olmamıza rağmen, kardeşlerimizle bile ne kadar zorlandığımızı fark ederiz.
Dolayısıyla tam da hayat gibi bir şeydir evlilik. Bir tarafından çok tatlı, bir tarafından çok zorlayıcı. Biz bizimkinin hangisi olduğunu anlayana kadar da zaten ömür biter :)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder