“Onun orada ne işi var?” dediniz, değil mi? Ben de öyle derdim
büyük bir hayretle, çünkü bazen çekmeceyi çektiğimde dün giydiğim eteği orada
görürdüm yeni haliyle. Sadece etek de değil, bazen minder kılıfı, bazen bir
bluz, bazen de divan örtüsü. Hepsinin ortak özelliği pamuklu kumaştan
olmalarıydı. Annem, artık miyadını doldurduğuna karar verdiği giysileri yıkar,
ütüler, değişik ebatlarda keser, iki kat yapıp kenarlarını dikiş makinesinden geçirip el bezi haline getirirdi. Yıllardır kullandığınız giysi böylece
tenzil-i rütbe ile mutfak malzemesi haline dönüşürdü. Bu bir yandan ihtiyaçtı, el bezi dışarıda
satılan bir şey değildi, ama bir yandan da anıları korumanın yoluydu, daha
doğrusu böyle bir sonuç da doğururdu: En sevdiğim çocukluk giysim, hala annemin
mutfak çekmecesinde duruyor.
Ben eski giysileri ancak toz bezi haline getirebiliyorum,
sadece yüksek ısıda yıkamak yetiyor zira. Ütü, kesme-biçme-dikme yok. Ha bir
de, marketten mutfağa temizlik, kurulama bezi vb. alırken durumu garipsemeyi, “bunun
başka bir yolu vardı” diyen içimdeki sessiz uyarıyı duymayı başarabiliyorum.
Ama annemin yöntemi hala cari. Sitede göreceğiniz “Benim İlahilerim”
annemin yöntemiyle hazırlandı. Şarkıları aldım, içindeki manayı boşalttım,
kendim anlam doldurdum, asıllarına saygıdan, antropomorfik öğeleri yerinde
bıraktım ama “bunun benim konumla bir alakası yok” şerhini içimden düşerek etkisizleştirdim
ya da uzun uzun yorumladım bana çağrıştırdıklarını…(Misal: “Gözüm kapalı bile
Seni görebiliyorum, gülümse, çekiyorum.”) Çok zorda kaldıysam eser sahibinin
ruhaniyetinden özür dileyerek tali değişikliklere gittim, dinledim, söyledim, oldu
sana şarkıdan ilahi. Bir de şarkıyı her okuyuşumda beni dinleyenler varsa
sesli, ya değilse içimden, eser sahibinin asıl kelimesine atıfta bulundum,
dipnot niyetine…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder